O akşamdan sonra muhtemelen bir
müddet yine konuşmayacağız. Şartlı refleks oldu artık; uzun bir müddet görüşme,
sonra bir bayram, doğumgünü derken bir şekilde barışma, önce mesajlar, sonra
gayet arkadaşça telefonlar derken bi’ akşam herkes içinden geldiği gibi
davransın, konuşmak yok, soru yok, endişe çok, ne olursa olsun önce sessizlik
tabii, sonra filmi başa sar ve uzun bir müddet görüşme... Bu zinciri kırmak
dünyanın sonu mu olurdu?
Kendi hesabıma konuşacak olursam,
öyle büyük beklentilerim yok. Olgunlaştım mı bilmiyorum, ama değiştiğim kesin.
Hayatı eskisi kadar ciddiye almıyorum, bu bağlamda epey kaderci olduğumu bile
söyleyebiliriz. Olacağın önüne geçilmiyor, derken haklıydı. Dolayısıyla, karşı
karşıya gelip yaşananlar hakkında ne düşündüğümüzü ve eğer varsa
beklentilerimizi açıklamak bence büyük bir şey olmasa bile değişiklik olacağı
kesin!
Zaman, başta duygular olmak üzere
herşeyi, herkesi değiştiriyor. Bu iyi birşey, çünkü beraberinde tatsız olaylar
da ilk günkü ihtişamını yitiriyor, en azından benim gözümde... Araya zaman
koymanın tek dezavantajı, benim. Çünkü zaman, bana düşünmek için fırsat demek.
Çünkü ben, bu zaman zarfında en kötü senaryoları yaratıp, üstüne bir de bunlara
inanıp öyle devam ediyorum. Çünkü bana aksini düşündürtecek biri olmuyor
yanımda. Dolayısıyla, bazı şeylere yeniden başlansa bile hiç bir zaman
bırakılan yerden olmuyor. Hep daha geriye düşüyorum, yaşananlar, başroldekiler
gözümde anlamını yitiriyor. Ve bir gün bakıyorum, karşımdaki bildiğim biri
değil, muhtemelen ben de onun tanıdığı Lerzuş değilim. Artık onun sözlerindeki
samimiyeti sorgular biri olup çıkmışım, kimbilir belki o da bana inanmıyordur
artık...
Bu, o kadar rahatsız edici bir
şey ki. Güven yok, doğallık yok, samimiyet yok, ortak bir dil hiç yok. İşin
daha fenası, böyle ilişkiler çok. Ama insan, bu örnekteki kişiye, geçmişi
olduğu birini yerleştirdiğinde, durum daha da vahimleşiyor. Çünkü işler sarpa
sardığında daha yüksekten düşüyor ve daha çok acı çekiyorsun. Ve buna tecrübe diyorsun,
demek zorunda bırakılıyorsun.
Oysa, sözüm ona “tecrübe”
kazanırken etrafıma görünmez duvarlar örmek zorunda kalıyorum. Samimiyetim,
doğallığım, çocuksu yanım köreliyor, kilit altına giriyor kendimi savunmak
adına. Daha güvende oluyorum belki ama daha yanlız. Daha az kırılıyorum şüphesiz
ama daha sevgisiz. Daha mutlu, daha neşeli oluyorum ama paylaşamadıktan sonra kime,
ne faydası olacak ki?
Cevapsız sorulara bir tane daha
eklendi.
Lerzuş der ki; şartlı refleks zincirlerini çıkarın hayatınızdan ve sizi
siz yapan güzel yanlarınızı, doğal ve gerçek taraflarınızı koruyun. Yaşanılan
sözüm ona “tecrübelerin” sizi yanlızlaştırmasına izin vermeyin J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder