27 Aralık 2012 Perşembe

Gezegenimiz değil, kafalarımız farklı !

İletişim zor... Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız ve en nihayetinde söylediklerinizin, ağzınızdan çıktıktan sonra karşınızdaki tarafından nasıl algılandığı tamamiyle onun ne duymak istediğine, ne duyduğuna, neyi anladığını sandığına ama aslında ne anladığına bağlı ! Bu çetrefilli durum her tür iletişim için geçerli elbette ama en çok kadın-erkek iletişiminde zirve yapıyor... Peki, neden?

Geçen pazar arkadaşlarla muhabbet döndü dolaştı –nedense – kadın&erkek ilişkilerine ve özellikle ne yapılmalı da ilişkiler sürsün, ikinci haftada patlamasın, konusuna geldi. Ortamda hem erkek hem kadın, hem evli hem bekar olduğu için bi’sürü yorum havada uçuştu. Erkekler çok bencil, kadınlar çok şey bekliyor, erkekler bizi hiç dinlemiyor, diyenler de var. İstanbul insanı -cinsiyet farketmeksizin- kurtun önde gideni, kadını desen şeytan, bu şehirde ilişki yaşanmaz diyenler de. Ama en çok tekrarlanan, kadınla erkek aynı dili konuşmuyor, biri ak derken diğeri kara anlıyor, anlaşamadıkları için de ilişkileri sürmüyor ! Doğru mu? Çok doğru.

Biz neden anlaşamıyoruz? Kadınlar gibi erkeklerin de buna kafa patlattığını bilmiyordum. Ancak söylemem gerekir ki onlarınki çok kısa sürüyormuş. Adam, “Lerzuş ne dedi şimdi yahu?” diye azami beş saniye düşünüp gazete okumaya devam edebiliyor mesela. Neden anlaşamadığımızı aslında ilk paragrafta özetledim; iletişim, hemcins olan iki insan arasında bile bu kadar zorken, “farklı düşünen” iki cinsin kolayca anlaşmasını beklemeyin! Erkeğin ve kadının yetiştiriliş tarzları, büyüme çağında ailede ve en yakın çevrelerinde gözlemledikleri, onlara öğretilenler, kimi zaman kafalarına kakılan örf ve adetler birbirinden o kadar farklı ki... Yetişkin olduklarında farklı düşünmeleri çok normal. Aslında aynı şekilde düşünüp hayatı aynı şekilde yaşasak garip kaçardı.

Pazar muhabbetimizde ikinci hemfikir kalınan ve en sık tekrarlanan yorum ise “beklentiler ilişkiyi öldürüyor”. Evlilik aşkı öldürüyor mu bilemem, hiç evlenmedim. Ancak beklentilerin her türlü ilişkiyi mafettiğinin altına imzamı atarım. “Hiç mi birşey beklemeyeceğiz yani?” diyorsanız, evet, illaki beklentileriniz olacaksa bunları yaşayacağınız ilişkiye yönlendirin, partnerinize değil.

Örneğin; hayatınızdaki özel ilişkiden – aslında bir bakıma hayattan – beklentiniz heyecan dolu olması mı, outdoor sporlar yapan o dağ senin bu zirve benim tırmanan, skydiving yapan birini bulun o zaman. Ya da eğlenmek mi derdiniz? O zaman sosyal çevresi olan, sürekli program yapan ya da her programda aranan biriyle birlikte olacaksınız. Aradığınız huzursa, sükunetse o zaman ev hayatına düşkün, kedisi köpeği olan biri tam size göre! Beklentilerinizi kişiselleştirmeyin; önce bir adamdan/kadından hoşlanıp onu hayatınıza alıp “sevgili yapıp” sonra onu yaşamak istediğiniz ilişki konsepti içine hapsetmeye uğraşmayın kısacası.

Şimdi bana, “Madem olayı çözdün, senin bir ilişkin var mı bari?” diye sorabilirsiniz. Bilmek, başarmanın önkoşulu olabilir ama tek koşulu değilmiş arkadaşlar. Ama ben de boş durmadım, hazır yeni yıl kapıdayken 2013 için beyaz sayfa açtım ve pazar günkü sohbetten hafızalarda kalan iki kapsül gibi bilgiyi bu beyaz sayfaya not ettim; “kadın ile erkek farklı düşünüyor” ve “beklenti ilişkiyi öldürüyor”.

Lerzuş der ki; eminim, bu yazımdakileri daha önce onlarca kere okudunuz, eşinizle dostunuzla konuştunuz, tartıştınız. Zaten biliyordunuz! Sadece bilmek sonuç için yeterli olmuyor maalesef. Bilgiyi içselleştirip, hayat içinde kullanmadığımız müddetçe sen üzgün, ben üzgün, herkes  üzgün... Herkese sevdikleriyle daha çok vakit geçireceği, mutlu ve keyif dolu bir yıl dilerim...