Doğumgünleri, yıldönümleri, özel günler kulağa hep çok kadınsal gelse de aslında hepsinin özünde yatan “hatırlanmak arzusu” sebebiyle cinsiyetsizdir, ırksızdır ve tamamiyle evrenseldir. İnsana özgüdür çünkü...
Bence en özeli de doğum günü... Geçen hafta doğumgünümdü, hatta doğumgünlerimdi desek daha doğru olacak. Bana ne kadar şanslı biri olduğumu hatırlattılar; sevilen, özlenen, kıymetli, özel ve çok şanslı biri olduğumu... Hatırlayan, hatırladığını ifade eden, edemeyen herkese ayrıca çok teşekkür ederim.
30’unu geçtikten sonra “yavaş yavaş” yavaşlamaktan yana da olsam, sanki hala lisedeymişim gibi kutluyorum doğumgünümü. Çünkü bana göre yaş almak ayrı, yaşlanmak ayrı... Bir yandan hatırlanmanın verdiği hazzı yaşıyorum, fakat bir yandan da – belki doğumgünümün yıl sonuna yakın düşmesinden kaynaklanıyor olabilir – bu günler benim için biraz içsel muhakemeyle geçiyor; ne yaptım, ne başardım, ne kaybettim, ama’larım, eğer’lerim, keşke’lerim...
Geçen bir yıl boyunca neler mi yaptım? Bakalım...
Çok güzel arkadaşlar edindim herşeyden önce. Bir sene öncesinde kendim için dilediklerimin başında gelen ailemle ve sevdiklerimle daha çok zaman geçirdim, anılarıma anı kattım, Çeşme’ye daha çok gittim mesela, daha çok denize girdim (ve bu tatil programlarımla çoğu arkadaşımı çıldırttım).
En çok istediğim hayalimi gerçekleştirdim; yazmaya başladım... Çok okudum bu arada. Kendimi geliştirmeme yardım eden, hayatımdakilere destek olurken bana yol gösteren yeni bilgiler edindim. Çok konuştum, çok dinledim. Son bir yılda sevgimi göstermekten korkmamayı öğrendim, daha çok sarıldım sevdiklerime, daha çok “Tatlııımmmm” dedim... Daha çok “Lerzuş’ummm” duydum. Güldüm, çokça da güldürdüm. Hiç kimseyi ağlatmadım. Ama benim ağladığım oldu. Ancak gözyaşlarını içimde biriktirmemeyi öğrendim. Karşımdakinin beni anlamasını beklemeden, kendimi anlattım, anlamadı belki ama olsun, ben denedim. Sıkça duyduğumuz, okuduğumuz ve sadece akılda tuttuğumuz “Kendini sev, önce sen kendine gereken değeri ver” öğretilerini hayata geçirdim; kendimi daha çok sevdim ve bana hakettiğim değeri vermeyenlerle yollarımı ayırdım.
Aşık oldum sonra. O, olmadı. Kısmet, deyip yoluma devam ettim. Yanlışlara teşekkür ettim, doğrulara yer açtım.
lerzuş der ki; bir yaş aldım yaşlanmadan, ama büyüyerek, olgunlaşarak ve kalpte hala biraz da olsa çocuk kalarak... Ne mutlu bana!