25 Nisan 2013 Perşembe

Netlik için önce cesaret sonra kendini bilmek gerek!

Nereye gitsem, kiminle dertleşsem, hangi muhabbete kulak kabartsam son zamanlarda konu dönüp dolaşıp hep aynı lafta kilitleniyor; “Bu yaşına gelmiş bir insan önce net olmalı!

Nasıl ki akıl yaşta değil baştaysa, bence netlik de yaşta değil yürekte!

Yürekte çünkü net olmak demek, seçim yapmak demek. Birçoğu arasından tekini seçerken diğerlerini elemek demek. Kendini tek bir şey uğruna diğerlerinden mahrum etmeyi göze almak demek. “Hep bana, hepsi bana” yerine “Ben bunu istiyorum, sadece bunu...” demek, diyebilmek.

Elbette bu seçimleri yapabilmek için insan önce kendi içine bakmalı, kim olduğunu, ne istediğini, neyle nasıl mutlu olabildiğini görmeli. Niceliği değil, niteliği hedef almalı. Bunu başarmaya çalışırken arada olmayacak seçimler yapmalı. İnsana büyürken mutlaka “Ben bunu istemiyormuşum” dedirten tecrübeleri de yaşamalı. Nasıl ki herşey hayatta zıttıyla mevcutsa, insan gerçek arzularını belirlerken, istemediklerini de gösteren seçimler yapmalı. Yapmalı ki öğrensin. Çünkü hepimiz ne duyduklarımızı ne gördüklerimizi ne nasihatleri hatırlarız, günün sonunda en çok, gerçek yaşanmışlıklar anımsanır...

Peki, insanoğlu herşeyi istemekten neden vazgeçemez? Doğada hiçbir varlık, insan evladı kadar doyumsuz değil de ondan. Siz hiç “öylesine” ya da “boşluktan” bir diğerine saldıran, onu yaralayan ya da avlayan bir hayvana rastladınız mı? Oysa ne acıdır ki çoğumuz bu tiplerle her gün bir yerlerde karşılaşıyoruz.

Hiç kuşkusuz insanın tatminsiz olmasının iyi tarafları da vardır. Eğer insanoğlu kanaatkar olsaydı, biz belki internet yerine hala dumanla ya da posta güverciniyle haberleşiyor olurduk. Bu hırsını, ihtirasını insanlığın gelişimine harcayanlara minnettarım. Ancak, bu doyumsuzluğunu sosyal ve kişisel ilişkilerine taşıyanlarla ilgili birkaç acımasız tespitim olacak.

Sosyal hayatında ve özel ilişkilerinde hep benim istediğim olsuncular ve hepsi benim olsuncular grubundakilerin narsizm yolunda sağlam adımlarla ilerlediklerini düşünüyorum. Bu insanlar popülist yaklaşım içinde, hiçbir tercih yapmadan “istisnasız” herkes tarafından sevilmek, aranılmak isteyen arsızlar bence. Bir de bunlar, istediklerini elde ettiklerinde hooop diye tüm ilgisini kaybedip, sahip olduğu için onu kıymetsizleştirirler. Aslında için için kendi kıymetsizliğine o kadar inanır ki, “ona ait olan” birşeyin değerli kalabileceğini aklı almaz. Ancak yine de takip mesafesinde kalarak, sen gitmeye karar verdiğin an elinden oyuncağı alınmış çocuk misali seni geri ister... Şaşkın!

Bu tipler sürekli kendi hakkında konuşurlar ama asla “duygu” kısmına girmezler. Daha ziyade “sahip” olduklarıyla ilgili “monologları” tercih ederler. Senin ne yaptığının, ne hissettiğinin zerrece önemi yoktur. Bilmekten korkar. Çünkü bilmek demek paylaşmak demektir. Paylaştıkça karşısındakini tanımaktan, kendini bırakmaktan, açık vermekten korkar. Çünkü o zaman, onu tanıyacağından ve sakladığı o sahte halini görüp onu sevmeyeceğinden korkar.

İşte, biz bu profildeki kadınlarla, erkeklerle dolu bir ortamda yaşamaya, ilişki kurmaya ve bu ilişkileri sürdürmeye çalışıyoruz. Bunun için çabalarken de bazı beklentilerimiz oluyor haliyle. “Karşımdaki insan net olsun!” gibi. Ammavelakin bu profildeki bir insandan netlik beklemek delilik değil de nedir?!

Lerzuş der ki; daha kendini bilmeyen, ne istediğini, hatta daha önemlisi ne istemediğinin farkında bile olmayan, bunu çözmek için ise en ufak bir arzusu ve cesareti olmayan birinden kimseye hayır gelmez. Fişi çekin!