19 Kasım 2013 Salı
Sahiplenmenin dayanılmaz yanlızlığı !
Biz ilk başta dünyaya gelirken mi böyle doğuyoruz, yoksa zaman içinde mi öğreniyoruz, tam çözmüş değilim. Ancak tek bildiğim; bir ilişkide karşındakini sahiplenmeye çabaladığında, onu özünden uzaklaştırmaya çalıştıkça, bir de bunu “Ben aslında ilişkimize sahip çıkıyorum!” kisvesi altında yapınca kaybediyorsunuz ya da kayboluyorsunuz. Her iki türlü de beklenen son, yanlızlık... Herşey güzel başlar. Güzel olmasa, başlamaz zaten... Ama zamanla, her nedense başlangıçta sizi onunla konuşmaya, ona doğru bir adım atmaya nelerin ittiğini unutursunuz. Arkadaşlarınızın olumsuz yorumları daha çok meşgul eder aklınızı. İlişkinize sahip çıkmaktansa, partnerinizin, sanki o bir “mal”mış gibi, sahibi olmaya kitlenirsiniz. Etraftan duyduklarınız, filmlerde seyrettikleriniz, romanlarda okuduklarınızla başlarsınız karşınızdakini değiştirmeye. Aslında tek yaptığınız, kalbinizdeki kişiyi bir takım şartlandırmaların zoruyla kafanızda oluşan şablona sığdırmaktır. O, değişmez. “Beni gerçekten seviyorsa, değişir!” safsatasıyla kendinizi kandırmayın! İnsan, ancak ve ancak kendi istediği ve gerekli gördüğü, faydasına inandığı koşullarda değişir. Bunun, karşısındakine duyduğu sevgiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Öz sevgiyle alakalıdır ziyadesiyle... Kimileri bu baskıya dayanamaz ve değişir. Değişmiş gibi yapar. Bunun arkasında kim bilir hangi korkuları vardır. Yanlız kalma korkusu, istenmeme, beğenilmeme ve terkedilme korkusu... Halbuki en yanlız kişi, kendi özünü yaşamaktan korkandır. Zorla, tehdit edilerek, korkutularak, tuzağa düşülerek değişmek zorunda bıraktığınız, belki de kendi doğal ortamından koparıp aldığınız bu kişi, önce size olan inancını kaybeder, sonra da yaşama sevincini... Artık o, sizin ilk tanıdığınız insan değildir. Başlangıçta, onda sizi çeken ne varsa kaybolmuştur belki de. Artık, o sizin kafanızın içindeki şablona uymuştur, siz artık onun “sahibi” olmuşsunuzdur da, “Sen kime aitsin o zaman?” sorusuna yanıt bulmak o kadar kolay değildir... Lerzuş der ki; egonun sinsi tuzaklarına düşmeyin! Sahiplenme arzusunun ardındaki gizli gerçek, yanlız kalma korkusudur. Oysa, karşımızdakini kalbimizden, düşlerimizden çıkarıp salonun köşesinde duran koltuk misali metalaştırınca yanlız kalındığını unutmayın... Aidiyet duygusu daha huzurludur, inanın!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder